‘Benim Hala Umudum Var’ Yalnızca Bir MFÖ Şarkısı - Burçin Esra Karadağ

‘Benim Hala Umudum Var’ Yalnızca Bir MFÖ Şarkısı


Tüm çarkların kusursuz bir organizasyona dönüşmesinin en önemli faktörü nedir diye sorsanız ödül-ceza sistemi derim. İstisnası olmaksızın her tür ilişkinin devam edebilmesi, geliştirilebilmesi, yürütülmesi bana kalırsa buna bağlı.

2 ay öncesinde yayınlanmış ilk yazımla birlikte yaptığım işten biraz bahsetme fırsatı bulmuştum hatırlamayanlarınız için yineleyelim; Türkiye’de her 3 adamdan birinin mutlak surette kendisini müteahhit olarak tanımladığı, dünya ekonomisinin mihenk taşı inşaat sektöründe hizmet vermekteyim.

Bizde sistem prim üzerine kurgulandığından yöneticileriniz başarısız olmanızın tek zararının kendi hanesine yazıldığı hissiyatına kapılıp, çoğu şirkette baskının dayanılamaz hale geldiği ortamlarda çalışmak zorunda bırakılırız. Fakat durum tam tersi bir haldeyse, yani satış grafiğiniz çok yüksek ise eğer size ödeyeceği paranın karşılığını sonuna kadar alabilmek adına olsa gerek asla başarınızı takdir etmezler.

Şimdi eşiniz sizin kötü olduğunu düşündüğünüz, şikayet ettiğiniz bir takım alışkanlıklarından sırf ortak huzurunuz için vazgeçiyor ve karşılığında bir teşekkür, bir tebessüm alamıyor olsa bilin bakalım bir sonra ki isteğiniz olumlu olarak cevaplanacak mı?

Sektörün en büyüklerinden sayılan, ifade vermek için götürüldüğü mahkeme çıkışında Macklemore çakması haliyle akıllara kazınan kıymetli Ağaoğlu gibi isimler ‘Tabelamı koysam’ satar yaklaşımlı, çalışanın tabela yerine bile konmazken tüketiciyi yalnızca bir araç olarak görmekten çekinmez. Yeri geldiğinde halkın her kesimine uygun projeler ürettiğini iddia edip, orman arazilerine yaptığı ultra kazançlı projeleri ve hiç faizsiz yaptığı kampanyaların reklamlarından gülümserken, aracının da nihai kullanıcının da öneminin farkına varmamasının tek sebebi gerçek bir dik duruş sağlamamasından yani gerekli ödül-ceza sisteminin doğru çalışamamasından ileri gelmekte.

Geçtiğimiz gün kendi aramızda konu ile ilgili ufak bir test yaptık; Elimizdeki Ağaoğlu anahtarlığını aramızdan birine hediye etmek istediğimizde aldığımız ortak cevap kimsenin böyle bir anahtarlığı taşımak istemediği oldu.

Hazır konuyu buraya kadar taşımışken geçtiğimiz günlerde Ali Bey’in fakirlerin taziye için karanfil bırakması üzerinden yaptığı konuşmaya değinmeden edemeyeceğim.  Kendisinin görgüsüzlüğü, espri yaptığını zannettiği sığ yaklaşımından ziyade bu olaylarda kanımı donduran tek detay orada o gün ‘Gazeteci’ kimliği ile oturup böylesi utanç dolu cümlelere gülmekten imtina etmeyen keşkül karakterliler.

Şimdilerde en büyük problem insanların dış görünüşlerinin, mesleki edinimlerinin gözleri kamaştırıyorken aptallıklarının uzay boşluğunu dolduracak kadar büyük olması.

Evliliğimde varlığından bahsedebileceğimiz tek ortanca balkondaki renkli saksılarda yetiştirdiklerimiz olabilir sanırım. Oysa şöyle etrafınıza baktığınızda en az bir ilişki de denk gelebileceğiniz; ne kadar para o kadar popülerite ilişkilerinden sı-kıl-dım.

Karanfil yerine gül koyabilen bir adamı seçmek size Prada çantalar olarak geri dönecek olabilir, eş dost arasında adınızdan ortanca diye bahsediliyor olması, darp raporundan sonra karakolda geçen sabahlar bu ve türevi eş seçimlerinin meyveleri  lakin alacağınız yüklü miktarda tazminatlar ise hedefe giden yolda çekilen her çilenin kutsallığıdır diyeceğiz.

 Bunun bir diğer türevi ise sosyal paylaşım siteleri üzerinden yeni ilişkiler kurmaya çalışırken yapılanlar. Örneğin; hiç tanımadığım bir erkekten aldığım ‘Nbr’ mesajının bendeki alt metni ‘Aşırı özgüvene sahibim fakat bunu sağlam temellere dayanmadığını kendime bile itiraf edemiyorum. Ayrıca öz bir Türkçe ile konuşamayacak kadar da özensizim, zaten sana ayırabileceğim zaman kısıtlı çünkü yazmam gereken onlarca kız var. En nihayetinde birisinin bana cevap verme oranı düşük olduğundan ne kadar çok mesaj atarsam şansımı o kadar arttırmış olurum’ oluyor.

Şimdi yukarıda bahsi geçen adam/kadınları toplumsal baskının gücünün kullanarak dışlayalım istiyorum.

Ben kendi adıma Kinyas & Kayra okumamış, şu satılara yolu düşmemiş bir adamla yollarımı birleştirmemek konusunda kararlıyım. ‘Bir kıza âşık olmuştum. Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. Âşık olmaktan vazgeçtim. Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bilirim. Benim adım Kaygusuz Abdal. Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti.’

 

 

Geçtiğimiz günlerde kapitalist sistemin kucağında olduğumuzu kabul ettiğimiz bankacı iki arkadaşımla sohbet ederken bana hala umutlarının olduğunu, umudum var olmaya devam etmesi gerektiğini söylediklerinde bu hafta ‘umut’ üzerine yazayım o halde dedik.

Lakin görüyorum ki benim umut üzerine yazabileceğim tek şey kadın ve erkeğin eşitliği diye içi boş konuları sakız etmek yerine, maddeye olan bağımlılıklar yüzünden mâna üzerine kurgulanmış ilişkiler yaşayamaz hale gelmiş bu dünyada yalnız ölmemek.

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
03Haz
18Mar

Şeyma Su Biz Halay Başı

16Ekm
21Eyl

OHKUYOM BEN YEA

16Haz